Malatya Aslantepe

Aslankapı Videosu burada (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

 

Arslantepe, Doğu Anadolu’da Büyük Malatya Ovasının güneydoğusunda bugün kurak olan Toros Sıradağları arasında Fırat’ın doğu kıyısına 15 km. ve modern kente 6 km. uzaklıkta  yer alan bol sulak bir vaha görünümünde olan Ordüzü köyünde bulunur.

 

Sit alani, İ.Ö. V. binden başlayarak; Fırat’a daha yakın bir posizyonda olan Melitine’nin  büyük castrum’unun inşa edildiğinde (günümüzde Eski Malatya)  ufak bir tarım köyüne dönüştüğü (İ.S. IV-VI. yy.) Roma-Bizans Çağı’na kadar kesintisiz iskan görmüştür. Modern Malatya kenti, tarihi adını korumuş denilebilecek şekilde sadece 1838 yılında kurulmuştur. 

 

Binlerce yıllık süreç içinde birbiri üzerinde oluşan yerleşmelerden meydana gelen  bu alanın göz alıcı tarihi stratigrafisi, yaklaşık 40 m. yüksekliğinde ve toplam 4 hektar alanı kapsayan yapay Arslantepe Tell’ini oluşturur.

 

Sit alanında gerçekleştirilen kazılar; bütün tarihi boyunca değişik zamanlarda değisik ilgi alanlarıyla hem çevresindeki bölgeyi kontrol etmiş hem de dış ilişkilerini yönetmiş, bulunduğu bölge için bir politik ve ekonomik merkez olduğunu göstermiştir.

 

Onsekizinci yüzyıl gezginlerinin büyük aslan heykellerinin varlığıyla ilgili tanıklıklarından ve yerin hala koruduğu ününden dolayı, bu sit alanındaki ilk kazılar XX. Yy.ın 30’lu yıllarında Fransız Louis De La Porte ve akabinde 50’li yıllarda da Claude Schaeffer’in yönetiminde bir başka Fransız Heyeti tarafından gerçekleştirilmiştir.

 

1961 yılında, bir arkeolog olan Salvatore M. Pugliesi ve bir  Hititolog olan Pietro Meriggi’nin işbirliği ile yönetilen Italyan Kazıları İ.Ö. I. bin başkentinin başka kalıntılarını ortaya çıkarmak  ana amacıyla başlamıştır:Bütün altmişli yıllar ve yetmişli yılların ilk bölümü boyunca süren kazıların ilk aşaması sırasında Pugliesi; Roma dönemi köyünün ve özellikle Hitit şehir kapılarının devamı olan ve bu devamlılığı sadece iyi tanımlanan Yeni Hitit dönemi (İ.Ö. X-VIII. Yy.) için değil aynı zamanda Erken Hitit dönemi (yaklaşık olarak İ.Ö. 1600) olarak söylenen ve Hitit İmparatorluk Dönemi’ni (İ.Ö. XIV-XIII yy,lar) de kapsamakta olan bu kalıntıların bazı bölümlerini gün ışığına çıkarmıştır.

 

Heyetin başkan yardımcısı olan Alba Calmieri; Pugliesi kazılarına göre bir kota daha alçakta fakat aynı şekilde tepenin kuzey bölümünde çalışmıştır: Araştırmacı burada çoğunlukla fakir olan evlerden oluşan fakat duvar resimleri kalıntılarına sahip ve vazo gömü hediyeli yetişkin mezarlarına sahip 7 değişik seviye tespit etmiştir.

 

İ.Ö. 3700-3500 arasında tarihlenen bu kazı alanının devamı Arslantepe’de çalışmaların yönünü değiştiren prehistoryanın devamliliğının baskınlığını da ortaya koyar. Bundan sonra Pugliesi, Palmieri ve şimdi de Frangipane, sit alanın pre ve protohistorik devamlılığı üzerine tepenin güneybatısı ve batısında kazılar yapmak suretiyle yoğunlaşmışlardır.

 

Bu kazılar Arslantepe’nin belli antik dönemlerde ve özellikle  “kent” in ortaya çıkışını gören ve ilk state organizasyonu formunun ortaya çıktığı dönemde oynadığı kilit rolü ortaya koymuştur. Arslantepe gerçektende IV. Bin’de  devlet öncesi merkezlerden biri olup Yakındoğu’daki “şehirleşme” ile ilgili merkezlerden de biridir.

 

Hem Kalkolitik hem de sonrasindaki Uruk dönemine tarihlenen batı bölümünde ortaya çıkmış anıtsal yapılar akropolis’in en yüksek bölümünü oluştururlar. Hem yönetim hem de dinsel karakterlidirler ve bu merkezin ö0nemli gelişimine şahitlik ederler.

 

Bu sit alanının merkezciliyetçiliği; yakın zamanlarda bulunan Erken Bronz Dönemi’nden bir kral mezarının da gösterdiği gibi  bu politik sistemin bitmeye yüz tuttuğu sonraki devirlerde de devam etmiştir.

 

HİTİT DÖNEMİ

 

Arslantepe Geç Bronz I Dönemi, V B Evresine karşılık gelir ve Eski Hitit Krallığı tarafından temsil edilir (İ.Ö. yaklaşık 1650-1500). Başlangıçte tepenin kuzey-doğu alanında tanımlanmış olan V B Evresi aynı zamanda güney-batı alanındaki kazılarda da gün ışığına çıkarılmıştır. Yerleşim, toprağın yükseltilmesi ile oluşturulan ve bu kısımda iki kulenin yanına yerleştirilen bir kapıya sahip olan surlara sahip büyük bir savunma sistemi ile savunulan bir yerleşim planı göstermektedir.Diğer mekanlar, In situ malzemeler ile beraber  bitişik dörtgen yerleşim mekanları ile ilgilidir. Sınırlı olsa da kazı, bu evre için, bazı kanalizasyon sistemleri gibi servis yapıları olan geniş  bir yerleşim ortaya çıkarmıştır. Seramik, yalnızca çarktandır ve basit kırmızı geometrik motifli ve kırmızı boyalı seramiğide kapsar. Esas karşılaştırmalar Keban ve İç Anadolu bölgesi ile gözlenebilir.  Aynı şehir kapısı, Boğazköy ve Alişar Hitit merkezlerinin yanı sıra Kilikya’da Mersin ile de paralellik gösterir. Toprağın yuığılması ile oluşturulan  savunma sistemleri ise, ana olarak, Suriye-Mezopotamya  geleneğine verilebilir.

 

Geç Bronz II,  IV. Evre’ye yani Orta Hitit Krallığı’na (İ.Ö. (1400-1200) karşılık gelir. Bu dönem için en görünür mimari kalıntılar, tepenin kuzey-doğusunda ortaya çıkarılmıştır. Bu yapılar, ‘İmparatorluk Kapısı’ olarak adlandırılan, ‘kerpeten’ mimari sitilinde; benzerleri Alişar, Boğazköy ve Alaca gibi çok sayıda İç Anadolu sit alanlarında görülen bir anıtısal kapıyı kapsamaktadırlar. Kapı; taş üzerine tuğla olarak inşa edilmiş bir şehir suruna bağlanmıştır. Bu alanda gün ışığına çıkarılan bir başka kayda değer büyük yapı ise poligonal taşlardan ve kuru taş bloklardan yapılmış sahte kemere sahip bir galeridir.  Dört metre derinliğe inen bu yapı, Hitit merkezlerinin poternlerini hatırlatsa da aynı işleve sahip olmamış gibi gözükmektedir. Olasılıkla yer altı sularına ulaşmak için yapılmıştır. 

 

IV Evre seramiği, çarkta yapılan ve kırmızı, sarı veya kahverengi yüzeyleri olan üretimleri kapsar.  Form açısından en iyi karşılaştırmalar  Boğazköy, Alaca ve Karahüyük’ten gelmektedir. 

 

Demir Çağı, Geç Hitit Dönemi’ne karşılık gelir ve Arslantepe’de III Evre olarak (İ.Ö. 1100-İ.Ö. 800) olarak tanımlanmıştır. Hitit Dönemi kenti, Geç Hitit Dönemi yapılarının geride bıraktığı çok sayıda yıkıntı safhasının ve yanmış tuğla kalıntılarının ortaya koyduğu gibi olasılıkla çok vahşi bir yıkıntıya uğramıştır. Bu sayede kent surunun bir çok yıkım evrelerini saptmak mümkün olmuştur.

 

III. Evre’de mimari kalıntılar son derece önemli yer tutarlar. Bunların yanı sıra Louis Delaporte tarafından 30’lu yıllarda ortaya çıkarılmış yapılar arasında ‘Aslanlar Kapısı’ gibi büyük yapılar vardır ki bunun yanına yerleştirilmiş iki aslan heykeli, ortostatlar ve bir kral heykeli halen Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.  Olasılıkla ‘Aslanlar Kapısı’ şehir surlarının bir bölümünü oluşturmuyordu. Bununla ilgili izler hala eksik olmasına rağmen, gerçekte bu anıtsal yapı olasılıkla dönemin kralı Mutallu veya önceki hükümdarların sarayının ana giriş kapısı olabilir. İtalyan kazıları tepenin kuzey-doğu alanının değişik noktalarında gerçekleştirilmiş ve III. Evre’ye ait, aralarında günlük kullanım malzemeleri ile donatılmış dikdörtgen planlı   mekanların olduğun çok sayıda domestik yapı gün ışığına çıkarılmıştır. Yerleşim merkezinde çok sayıda ev, bazı durumlarda Eski Hitit Kapısı’nın mekanlarını kullanarak, kullanılmayan şehir suruna yaslanmıştır. Bu döneme, saray olarak kabul edilebilen 1.60 m. Kalığınlığında anıtsal bir duvardan ve taş temeller üzerine inşa edilmiş büyük bir dörtgen yapı verilebilir. Evrenin Seramikleri, daha önceki dönem olan IV Evre ile herhangi bir kesinti göstermez ve Orta Anadolu yöresinin ve aynı zamanda Asur bölgelerinde bolca tipolojik karşılığı mevcuttur.

 

II. Evre (İ.Ö. 800-700) belki Arslantepe’de en az tanınmış evredir. Mimari kalıntılar, sadece kısmen korunmuş bina ve yapı parçalarını kapsamaktadır. Seramik ise ana hatları ile daha önceki evrenin özelliklerini kapsamakla beraber, çarkta yapılmış kırmızı yüzeye sahip yeni bir üretime sahiptir. Bu tipoloji Malatya-Elazığ dışındaki alanlarda sınırlı bir karşılaştırma imkanına sahip olmasına rağmen, Demir Çağı’nı karakterize eden kırmızı çizgili üretim sınıfına sokulabilir.

 

Tarihsel kaynaklara göre, Malatya adı ilk olarak Boğazköy metinlerinde Mal(i)dija biçiminde ortaya çıkmaktadır ve Iãuwa, Pahhuwa ve Zuhma kenti ile bağlantılıdır. Bu bölegeler Orta Hitit Krallarının egemenliği altında olmalıydı.  Asurlu Adad-nirari I ve Shalmanassar I dönemlerinde, Malitija Asur Krallığı ve Hitit Krallığı arasında bir sınır bölgesidir.

 

Asur Kralı Tiglat-pileser I (İ.Ö. 1114-1076) döneminde Malatya haraç ödemeye mahkum edilmişti. Ikinci bir seferle Tiglat-pileser, Malatya Kralı Allumari’yi Iãuwa ve Suhme bölgelerini işgal ederek kontrol altına almıştır. Fakat Shalmanassar III (İ.Ö. 858-824) ile birlikte Malatya (Melidu) üzerindeki Asur baskısı çok kuvvetli bir hale gelmiştir. Söz konusu Kral; ‘Malatyalı’ Lalli’nin de dahil olduğu bazı Suriye krallıklarını denetim altına almış ve yaklaşık bir yüzyıl boyunca Malatya üzerindeki Asur hareketleri çok etkili olmuştur. Bu bölgedeki Asur kontrolünün yerini Urartular almıştır. Gerçekten de Urartulu Menua (İ.Ö. 810-786), Ãebeteria (Palu) kentini ve Supa (Sophene) arazisini ele geçirdikten sonra, kentin kralını haraç ödemeye zorladığı Malatya’ya (Melité) ulaşmıştır. Kendisinden sonra gelen Argiãti I (İ.Ö. 786-764) Hatti ve daha sonraki krallıkta malatya Kralı olarak anılan Kral Hilaruada’nın arazisine saldırmıştır. Olasılıkla bu bölgeye yapılan Urartu akınları Fırat’ın geçişinin kontrol edilmesi amacını gütmekteydi. Yaklaşık yirmi yıl sonra, Sarduri II (İ.Ö. 764-735) yeniden kendisine haraç ödemeye zorlayarak ve Kuzey Suriye’deki Urartu egemenliğini kolaylaştıracak ülkenin dokuz berkitilmiş merkezi ele geçirerek Malatyalı Hilaruada’ya saldırmıştır. Sarduri Malatya’nın ve Kummuh’un kontrolu elinde olarak, Urartu ve Kuzey Suriye Krallığı Arpad arasında bir Asur karşıtı ittifaka onay vermiştir. Bu ittifaka katılan hükümdarların isimleri arasında Malatyalı Sulumal’ın da ismi belirtilmektedir. Çok büyük olasılıkla bu kral; İ.Ö. 738 ve 732 yıllarına ait yıllıklarda adı geçiyorsa Asur Kralı Tiglat-pileser III tarafından bu yaptığından dolayı affedilmiştir.

 

İ.Ö. 712 yılında, Asurlu Sargon II (İ.Ö. 721-705) tarafından yerinden azledilen Gunzinanu’nun yerine tahta oturtulan Malatyalı Tarhunazu isyan etmiştir. Böylece Asur kuvvetleri Malatya’yı kuşatmış ve Tarhunazu, Til-garimmu kentinde bir sığınak bulmuştur. Fakat söz konusu kral ele geçirilmiş ve Asur’a götürülmüştür.  Til-garimmu kenti, hareketine karşılık olarak, Vilayet haline sokulmuş ve Asur kolonileri tarafından işgal edilmiştir. İ.Ö. 708 yılında, Malatya tekrar Asur kontrolündedir ve olasılıkla bu döneme; bugün halen Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmekte olan Kummuh  kralı Mutallu’nun kolosal heykeli verilebilir, bunun ötesinde bu tarihi duruma, Asur etkisinin somut bir kanıtını teşkil eden ve Sargon II’nin yıllıklarına benzer ifadeler ortaya koyan bir yazıt parçasını da dahil etmek gerekmektedir.

 

Sargon’un ölümünden sonra, kentin sürekli olarak Asur kontrolünde mi kaldığı açık değildir, fakat sonuçları belirsiz askeri seferlerin konusu olmuştur ki bunlardan biri İ.Ö. 695’de Sennacherib ve diğeri İ.Ö. 645’de Esarhaddon’un krallığı döneminde Malatya Kralı Mugallu’ya karşı gerçekleştirilmiştir.

 

Ein Gedanke zu “Malatya Aslantepe

  1. Pingback: Malatya Aslantepe « REISELEITER IN ISTANBUL

Hinterlasse einen Kommentar

Diese Seite verwendet Akismet, um Spam zu reduzieren. Erfahre, wie deine Kommentardaten verarbeitet werden..